Dünya gezegeni

Dünya gezegeni; ‘hidrojen âlemi’ndeki ‘güneş sistemleri’nin tüm dünyaları gibi, ruhların tekâmülüne malzeme oluşturmak üzere, ‘ilk hidrojen atomu’nun inkişaf etmiş durumlarının çeşitli kombinezonlarından vücuda getirilmiş bulunan; “büyük vazife plânının Dünya için vazifeli kısmı” (Dünya idare Plânı) tarafından ‘Ünite’den gelen direktif ve icaplara göre sevk ve idare edilen; varlıklar için bir okul (Dünya Okulu), Güneş Sistemi için bir organ işlevi gören; Güneş Sistemi’nden diploma alarak üst âleme terfi edecek varlıkların toplandıkları bir gezegen olup, hidrojen âleminin en ileri kürelerinden biridir. (10, 263, 164, 58, 261)

Dünya’nın kâinattaki ve âlemindeki yeri

Kâinat, yani ‘madde kâinatı’mız bir bütündür. (11) Bu bütün; dünyalar, sistemler, ‘âlemler’ denilen, birbirlerinden farklı, birtakım cüzlerden oluşmaktadır ki, bu âlemlerden biri de, tüm küreleri, güneş sistemleri ve galaksileriyle, insanlar tarafından görülen, makrometrik olduğu kadar mikrometrik olarak da muazzam bir âlem olan hidrojen âlemimizdir. (11, 260) İnsanlar madde kâinatı denilince yalnızca gördükleri, mensup bulundukları, içinde yaşadıkları bu âlemi anlar, onu kâinat olarak kabul ederler. (260) Oysa bu âlem, onlar için ne kadar sonsuz görünürse de, madde cevherinin sonsuz inkişaf safhalarını içeren kâinatın (madde kâinatının), sadece hidrojen atomu (İlk hidrojen atomu) imkânlarıyla sınırlı, belirli ve küçük bir kısmından ibarettir. (260)

Hidrojen âlemi içinde, insanlar tarafından ‘madde’ diye nitelendirilen ve kendilerine mahsus zaman ve mekân mekanizmalarına tâbi olan bütün cisimler, oluşlar ve realiteler bir araya gelerek birtakım topluluklar meydana getirirler ki, bu topluluklar arasında sayısız miktarda galaksiler vardır. (260) Hidrojen âleminin inkişaf ortamlarını oluşturan bu sayısız galaksinin içinde de milyarlar ve milyarlarca güneş sistemi bulunur. (261, 260) Bu sistemler bir çekirdek etrafında dönen, o çekirdek ile bir bütün oluşturan çeşitli madde cüzlerinden, yani gezegenlerden kuruludur. (260-261) Bu sistemlerden bir tanesinin gezegenlerinden biri de Dünya’dır. (261)

Galaksilerin, gezegenleriyle birlikte güneş sistemlerinin ve dolayısıyla Dünya’nın vücuda getirilişi

Kaba maddede meydana gelmesi gereken formasyon, deformasyon ve transformasyonlar esasî tesirlerce (aslî tesirlerin ikinci grubu) sağlanır. (64) ‘Aslî Prensip’ten kaba maddeleri, madde oluşumlarını lüzumlu formlara sokmak için çıkan bu kudretler, kâinat dışından önce Ünite’ye iner ve oradan da ‘âlemler’i, küreleri, varlıkları ve maddeleri tekâmül icaplarına göre hazırlamak ve yürütmek üzere, ‘tesirler’ hâlinde kâinatın bütün cüzlerine ve bütününe dağıtılır ve pay edilirler. (64) Esasî tesirler, herhangi bir madde ortamında, o ortamın cüzlerini bir nokta etrafında toplayarak bir çekirdek kurmak ve onun etrafına diğer cüzleri çekip madde teşekküllerini meydana getirmek suretiyle, maddelerin, cisimlerin, kürelerin, sistemlerin, ‘galaksiler’in ve âlemlerin vücuda gelmesini sağlarlar. (64)

Aslî tesirler’ce karanlık ortamda (amorf ortamda) meydana getirilen çekirdek (İlk hidrojen atomu), en basit haldeki ilkel hidrojen atomudur. (12, 44, 45) Bu ilk hidrojen atomları birbirine zıt, fakat denge hâlinde bulunan ikişer unsurdan ibaret olup, âlemimizin en basit hâllerdeki aslî maddelerini teşkil etmektedirler. (42) İlk hidrojen atomlarından oluşan bu sahalar, astronomik âlemin bütün cisimlerini, kürelerini ve güneş sistemlerini teşkil eden sayısız galaksi sahalarının ilk durumlarını meydana getirirler. (42) Hidrojen âlemimizi, yani astronomik vasıtalarımızla gözlemleyebildiğimiz güneş sistemlerinin, galaksilerin ve bütün astronomik cisimlerin ana maddesini, işte insanların henüz tanımadıkları hidrojen atomunun bu ilk çekirdek, nüve hâli teşkil eder. (54) Dünyamızın ve küreleriyle, sistemleriyle, galaksileriyle, bütün astronomik âlemimizin madde hâl ve şekilleri, bu hidrojen atomunun inkişaf etmiş durumlarının çeşitli kombinezonlarından meydana gelmiştir. (10)

Aslî tesirler o karanlık ortamda ilk çekirdeği ya da ilkel hidrojen atomunu teşkil ettikten (şekillendirdikten, oluşturduktan) sonra, zamanla, onun etrafına diğer cüzleri de toplayarak gittikçe daha kompleks ve daha inkişaf etmiş durumları meydana getirirler. (44, 12) Hidrojen âleminin en küçük cüzlerinden en büyük sistemlerine kadar bütün küre ve oluşumları (yani kozmik cisimler dediklerimiz) bu şekilde meydana gelir. (44)

Dolayısıyla bir sistemin gezegenleri zannedildiği gibi, o sistemin güneşinden koparak ayrılmış parçalar değildir. (261) Bunlar, o sistemin mensup bulunduğu galaksinin içinde ayrı ayrı –üstte açıklanan şekilde– oluşmuşlardır. (261)

Dünyalarda bedenlenenlerin tekâmülü

Varlık’ların dünyalara inmeleri, o dünyaların maddeleri içinde kendilerine lüzumlu olan malzemelerle karşılaşıp onlardan yararlanabilmeleri içindir. (179) Bir güneş sistemindeki bir küreye inen varlıklar da, Dünya’da olduğu gibi, o kürenin maddelerinden kendilerine ‘beden’ler yapıp onlara bağlanmak suretiyle, onları o küredeki hayatları boyunca kullanırlar. (262) Her güneş sisteminin güneş ve gezegenleri, o sistem içinde yetişmek üzere bulunan varlıkların en basitinden en ileri olanına kadar, hepsinin ihtiyaçlarını tatmin edici tarzda derecelenmiş ve tertiplenmiştir. (262) Dolayısıyla bir sistemin her gezegeninin fonksiyonu; varlıkları, o sistemde bulunan, kendisinden bir üst derecedeki, bir diğer gezegenin daha üstün imkânlarına hazırlamaktır. (262)

Bir güneş sisteminin herhangi bir küresinde, o kürenin şartlarına uygun bir bedende doğmuş her varlık, bulunduğu kürede sayısız bedenlenme geçire geçire inkişaf edip, sistemin daha üst kürelerine atlar; o kürelerde de tekâmül ihtiyaçlarına göre, sayısız ‘bedenlenme’ler geçirip sistemin çeşitli kürelerine atlaya atlaya, sonunda bu madde âleminin (hidrojen âleminin) son basamağına erişmiş bulunur ki, bu son basamak bizim Güneş Sistemi’mizde insan, diğer sistemlerde ise insana denk, eşdeğerli inkişaf mertebesinde bulunan bedenlerden biridir. (58, 262, 261) Yani sistemimizde en ileri küre Dünya’dır ve onun en ileri inkişaf mertebesindeki bedenli varlığı da insandır. (262)

İşte Güneş Sistemi’mizdeki bedenli bir varlık da, sistemimizin bir sürü gezegeninde, o gezegenlerin şart ve durumlarına uygun, fakat Dünya’mızdakilere nazaran daha basit, daha ilkel kalan madde komplekslerinde sayısız bedenlenme geçire geçire nihayet sistemimizin, inkişaf mertebesi en ileri bedeni olan insan bedenini kurmak liyakatine ulaşır ki, sistemimizde yalnızca Dünya’da bulunan insan basamağından önceki son basamak, sistemimizin diğer gezegenlerindeki ‘insan-altı kademeleri’dir. (60, 290, 291,165, 257, 307, 308) Güneş Sistemi’mizin tüm diğer gezegenlerindeki bedenli varlıklar Dünya’mızdakilerden daha basit ve geri durumdadırlar. (262) Bir varlık, bir güneş sisteminde hidrojen âleminin son basamağını tamamladığında, yani varlık Güneş Sistemi’mizde ise Dünya’daki insan basamağını veya başka bir sistemde ise o sistemin insana denk inkişaf mertebesindeki beden basamağını tamamladığında hidrojen âlemini bitirmiş, üst âleme liyakat kazanmış duruma gelir. (263, 58)

Güneş Sistemi’mizdeki kürelerin gelişmişlik dereceleri ve Dünya’nın kozmik önemi

Hidrojen safhası idrakine bağlı bir gözle bakıldığında, Dünya bu âlemin muazzam madde mevcudiyeti içinde bir nokta kadar kıymete sahip değilmiş gibi görülmekle birlikte, hakikatte, hidrojen âlemi içinde hiç de göründüğü kadar küçük ve önemsiz değildir. (261) Dünya, hidrojen safhası denilen çok uzun safhanın, diğer deyişle, yarı idrakli (Otomatizma) olarak tamamlanan bu madde âleminin en son duraklarından biridir. (261) Bu muazzam ve sonsuz âlemin, kendisinden daha sonsuz yüksek ‘vazife’ ve ‘organizasyon’ âlemlerine açılan kapılarından bir tanesi de Dünyadaki insanlık mertebelerinde bulunur. (261)

Madde kombinezonlarının (Madde kombinezonu) sayısız kürelerde sayısız şekil ve dereceleri vardır ve madde kombinezonları bakımından kürelerin sunduğu imkân zenginlikleri ruhların tekâmüllerine yarayan malzemelerdir ki, özellikle Dünya gezegeni, hidrojen âleminin madde teşekkülatı en zengin kürelerinden biridir. (92) Güneş Sistemi’mizin tüm küreleri arasında inkişaf malzemesi en bol olanlardan biri Dünya’dır. (179)

Dünya’mızın atomu, âlemimiz-üstü yarı-süptil bir âlemin ana maddesi olan yüksek enerjileri çıkarabilecek kadar ileri inkişaflar kaydetmektedir. (58) Dolayısıyla Dünya’mız şimdiye kadar zannedildiği veya düşünüldüğü gibi, geri bir dünya olmayıp maddi inkişafı bakımından; gezegenleriyle, güneşleriyle, küreleriyle, sistemleriyle ve galaksileriyle, tüm hidrojen âleminin en inkişaf etmiş ve en ileri madde oluşumlarına sahip kürelerinden biridir. (58) Nitekim, dünyanın inkişafı ile tekâmülleri paralel giden ruhların kullandıkları insan bedenleri de, bu muazzam astronomik âlemin (hidrojen âleminin) en ileri ve en inkişaf etmiş varlıklarından (bedenlerinden) biridir. (58-59)

Üstte belirtildiği gibi, Güneş Sistemi’mizin en ileri küresi Dünya ve inkişaf mertebesi en ileri olan bedenli varlığı da Dünya’daki insandır. (262, 263) Zannedildiği gibi Mars’ta veya sistemin diğer gezegenlerinde veya Güneş’inde Dünya’dakinden daha ileri bedenli varlıklar yoktur. (263) Hakikaten Güneş Sistemi’mizin ileri gezegenlerinden biri de Mars olmakla birlikte, oradaki bedenli varlıklar Dünya’dakiler kadar ileri değildir. (263) İnsan-altı kademeleri. Sistemimizin en geri gezegenlerinden biri Plüton’dur. (263) Bu gezegenin en ileri varlığı ise, Dünya’mızın en geri varlığı olan “küf”ten de daha geridir. (263)

Güneş de sistemimizin geri bir küresidir. (263) Bir sistemin gezegenleri zannedildiği gibi, o sistemin güneşinden koparak ayrılmış parçalar değildir. (261) Bunlar, o sistemin mensup bulunduğu galaksinin içinde ayrı ayrı –üstte (güneş sistemlerinin vücuda getirilişiyle ilgili bölümde) belirtilen mekanizmalarla– oluşmuşlardır. (261) Dolayısıyla bir sistemde güneşe ayrıcalık vererek onu bir tarafa, gezegenleri diğer tarafa ayırmak doğru değildir. (261) Güneşin inkişaf derecesi tüm gezegenlerinkinden üstün değil, hatta birçoğunun altındadır. (261)

Sonuç olarak, Güneş Sistemi’mizde, hidrojen âleminin inkişaf merhalelerini tamamlayıp, bu sistemden diplomasını alarak üst âleme terfi edecek varlıkların toplandıkları yer, Dünya’dır. (263) Dünya denilen okuldan mezun olan varlıklar da hidrojen âlemini bitirmiş, üst âleme liyakat kazanmış olurlar. (263) Dünya Okulu. Bu bilgilerden de anlaşılacağı gibi, kâinatın üstün vazife âlemine, hidrojen âleminin sayısız galaksisinin, milyarlarca sisteminin, milyarlarca ileri küresinden, sürekli olarak milyarlarca varlık geçmektedir. (263)

Dünya gezegeninin süzgeç mekanizmaları

Dünya’mıza Güneş’ten, Ay’dan, yıldızlardan, diğer gök cisimlerinden ve gezegenlerden milyarlar kere milyarlarca, direkt ve endirekt ‘tesirler’ gelir ve bir tesirler şebekesi bütün dünyayı kucaklar. (67) Dünya’daki varlıklar ve maddelerin her zerresine ayrı ayrı gelen yüz binlerce tesirin hesap edilmesiyle, bütün Dünya’ya inen tesirlerin toplamının hiçbir sayıya sığmayacak miktarını tahmin etmek mümkündür. (67)

Bu gelen tesirler arasında hiç şüphesiz Dünya’yı büyük zararlara sokabilecek olanları da vardır. (67) Fakat çok yukarılardan gelen büyük tesir kaynaklarına ait tanzim mekanizmalarından başka, ayrıca, tâli tesirler için Dünya etrafında kurulmuş bazı ‘süzgeç mekanizmaları’ da vardır ki, bunlar, bu kudretli tesirleri süzerek Dünya’yı verebilecekleri zararlardan korurlar. (67) Bu süzgeç mekanizmalarının hedefi, Dünya’nın kaldıramayacağı kadar güçlü olan tesirlere yol vermemektir. (67) Bu çeşitli mekanizmalar sayesinde o tesirlerin bir kısmı Dünya’ya uğramadan geçer giderler. (67)

Diğer bir süzgeç mekanizması da Güneş’ten gelen tesirlerin atmosferde kurmuş olduğu koruyucu bir mekanizmadır: (67) Bu da, dışarıdan gelen veya Dünya’da yapay olarak yaratılan fazla radyoaktiviteler gibi Dünya’yı büyük zararlara uğratabilecek bazı radyasyon ve tesirleri değiştirir ve zararsız bir hâle sokar. (67) Bu öyle bir şekilde işler ki Güneş’ten veya oradan buradan gelen vibrasyonlara –Dünya’ya zararlı olmadıkları sürece– dokunmaz. (67-68) Atmosferdeki bu mekanizma ancak, bu vibrasyonların dozları belirli sınırları aşarak Dünya’ya zarar verebilecek bir hâle geldikleri andan itibaren –otomatik olarak– çalışmaya başlar, o zararlı, belki de öldürücü radyasyonları zararsız hâle getirinceye kadar çalışır ve onların dozlarını normal seviyeye indirince de faaliyetini durdurur. (68) Mesela böyle bir mekanizma atmosferde olmasaydı, Dünya’da meydana getirilen radyoaktiviteler pek çok ölüme neden olabilirdi. (68)

Dünya gezegeninin transformatör istasyonları

Transformatör istasyonlar’; dünyadışı bir kaynaktan dünyadaki bir insana ya da bir medyoma gelecek vibrasyonları n o insanın ‘manyetik alan’ına göre ayarlanması icap ettiğinden, inecek ‘tesirler’in insana inene kadar yumuşaması, şiddetini azaltması, kabalaşması, süzülmesi gibi, geçirmeleri gereken dönüşümleri geçirmelerini, uyarlanmalarını sağlayan; yoğunluktan seyyalliğe, kabalıktan inceliğe doğru kademelenme gösterecek şekilde yeryüzünden uzaklaşan tesir sahaları, ortamlarıdır. (148, 147)

Bu tesir sahaları adeta birbiri içine girmiş küreler gibi, dünya çevresini sarmışlardır. (147) Bunlardan en yoğun olanı, dünya yüzüne en yakın olan sahadır. (148) Bununla birlikte, bu sahaları dünya mekânı kaydına tâbi tutarak atmosfer tabakaları gibi iç içe düşünmek gerekir. (147, 148)

Dünya’nın duygu ve düşüncelerle ilgili seyyal tabakası

İnsanların tanımadığı ‘ilk hidrojen atomu’, inkişafı sonucunda, belirli bir kademeye geldiğinde insanların tanıdığı “H” (kimyaca bilinen “H” atomu) hâline gelir ve ardından sırasıyla, kimyaca bilinen ‘elementler’ ortaya çıkar. (50, 51) İnkişaf devam ettikçe hidrojen atomu, daha yukarılara doğru yükselir; atomun hareketleri kompleksleşir, bünyesi “değerleri” bakımından zenginleşir, bünyesinde birtakım gruplaşmalar, toplanmalar, sistemler meydana gelir ve “manyetik alan sentezleri” (Manyetik alan) daha kompleks hâllere girer. (50-51) Böylece hidrojen birçok kademeden geçe geçe oksijen, fosfor, bakır, gümüş, baryum, platin, altın, radyum, uranyum, “centurium” (atom numarası 100 olan fermiyum elementinin 1950’lerdeki ilk konulan adı) hâllerine geçer. (51)

İnkişafına devam eden hidrojen atomu, nihayet insanların tanımakta olduğu en yüksek elementlerin kadrosundan da taşmaya başlar. (51) İnsanların kolaylıkla saptayamayacakları birtakım -yüksek enerjileri yayınlamaya başlayan- büyük kombinezonlarla bünyesini zenginleştirir. (51) İnsanların tanımadıkları, dünya atomunun en ileri inkişaf kademelerinde bulunan bu elementler, insanların tanıdıkları atomun fevkinde (ötesinde), bambaşka yapı ve kalitede cevher hâlleri gösterirler. (10) Bu hidrojen atomu kademelerinden yayınlanan ‘seyyal’ ve kudretli maddi imkânlar, insanların şimdiye kadar asla kavrayamadıkları birçok olayın oluşuna imkân hazırlamakta ve neden olmaktadırlar: (35) İşte insanların “ruhî” veya “manevi” sandıkları duygu ve düşünceler; aslında seyyaliyeti artan madde fonksiyonları olup, insanların henüz tanımadıkları, dünyada mevcut bu maddelerden yayınlanan türlü niteliklerdeki enerjilerin tezahürleridir, yani dünyanın bu maddelerinde meydana gelen hâl ve hareketlerdir. (11, 34, 35)

Dünya gezegeninin manyetik alan sentezi ve ilişkileri

Nerede madde varsa orada bir manyetik alan vardır. (48) Böylece bir atomun manyetik alanı olduğu gibi, atomun bütün inkişaf safhalarının da, yani ‘elementler’in de ve bu elementlerden yapılmış cisimlerin, dünyaların, ‘güneş sistemleri’nin de ve ayrıca, ‘galaksiler’in, ‘âlemler’in ve varlıkların da birbirlerine nazaran daha kapsamlı, daha kompleks manyetik alan sentezleri vardır. (48)

Bir güneş sistemi içinde, her kürenin etrafında kendisine mahsus bir manyetik alanı mevcuttur. (295, 261) Bir sistemin gezegenleri zannedildiği gibi o sistemin güneşinden koparak ayrılmış parçalar olmayıp, sistemin mensup bulunduğ u galaksinin içinde ayrı ayrı –üstte (güneş sistemlerinin vücuda getirilişleriyle ilgili bölümde) açıklanan mekanizmalarla– oluşmuş ve inkişaf derecelerine göre, manyetik alanlarının ilişki ve dengeleri sonucunda ortaya çıkan hareketlerle birbirine bağlanmışlardır. (261) Dolayısıyla bir sistem içinde güneşe ayrıcalık vererek onu bir tarafa, gezegenleri diğer tarafa ayırmak doğru değildir. (261) Güneş’in inkişaf derecesi tüm gezegenlerinkinden üstün değil, hatta birçoğunun altındadır. (261)

Bir güneş sisteminde, her kürenin kendisine özgü bir manyetik alanı vardır ki, her biri mensup bulunduğu madde cüzüne (küreye) ait ayrı bir karakter taşıyan bu alanlar, sistem içinde birbirleriyle çok sıkı temasları olduğu hâlde, asla birbirlerine karışmazlar ve bu yüzden, bir küreye ait herhangi bir madde cüzü, o kürenin manyetik alanını terk edip bir başka kürenin manyetik alanına girmez. (295) Fakat herhangi bir zorlamayla böyle bir hâl meydana gelirse, bu takdirde yeni bir manyetik alana girmek zorunda kalmış o cisim, girmiş olduğu yeni manyetik alanın mahiyetine uymak ve kendi mahiyetini köklü bir şekilde değiştirmek zorunda kalır. (295) İşte, bir sistem içindeki çeşitli kürelerin çeşitli manyetik alanları, kendi aralarında o sistemin genel bünyesinin icaplarına göre, böyle, karşı-lıklı olarak tesirleşir ve tam bir denge hâlinde bulunurlar. (295)

Sistem içindeki çekirdeğin (güneşin) ve onun etrafında dönen madde cüzlerinin, yani kürelerin yörüngelerinin şekilleri, uzunlukları, kısalıkları, eksen yönleri, kendi eksenleri etrafındaki dönüş ve yörüngelerindeki dolanışlarının hızları; hep o sistemin inkişafı sonucunda meydana gelecek hareketlerin durumlarıyla ve aralarındaki denge hâlleriyle belirlenir ki, bu hareketler de üst tesirlerin kontrolleri altında, bu cüzler arasında cereyan eden karşılıklı tesirleşmelerle mümkün olur. (295) Bütün bunlar da sistemlerin inkişaf ve tekâmül derecelerine bağlıdır ve bu derecelere göre değişmelere mâruz kalırlar. (295) Yani bir sistemin madde cüzleri arasındaki tesirleşmelerin, şu veya bu tarzdaki hareketleri meydana getirecek şekillerde oluşu, o sistemin tekâmülü ile ilgili hâllere göre değişir. (295-296)

Dünya gezegeninin sevk ve idare yolu

Yüksek vazifeli varlıklar, dünyalara, güneş sistemlerine ve galaksilere onların manyetik alan sentezleri kanalıyla tesir ederek vazifelerini yaparlar. (49) Bir güneş sistemindeki herhangi bir kürede meydana gelecek değişiklikler de, o kürenin manyetik alanına yapılacak tesirlerle mümkün olur. (296) Yani bir kürede icap eden sayısız değişmeler; o kürenin manyetik alanına, sistemin güneşinden veya başka bir yerden gelecek tesirlerle meydana gelir ki, bu tesirler de ‘vazife plânı’nın o sistemde vazifelenmiş bulunan varlıkları tarafından direkt veya endirekt olarak gönderilir. (296)

Güneşin inkişaf derecesi sistemdeki kürelerin inkişaf derecelerinden üstün olmayıp, birçoğunun altındadır. (261) Basit maddesi olan Güneş de sistemimizin geri bir küresidir. (263) Fakat maddesinin basitliğinden dolayı manipülasyonu (kullanılması) da kolaydır ve aslında bu yüzden, sistemin gezegenlerini ve özellikle Dünya’yı idare eden vazifeliler, daha ziyade Güneş’te bulunurlar. (263) Yani tüm gezegenlerin idaresinde rol alan vazifeli varlıkların daha çok Güneş’te toplanması, ona sistem içinde, bu bakımdan, ayrı (özel) bir yer verilmesine neden olur. (261)

Dünya’nın idaresinde vazifeli varlıklar da Dünya’daki mesela küçük veya büyük tabiat olaylarını Dünya’nın kapsamlı ve geniş manyetik alanından istifade ederek, bu alana çeşitli tesirler göndermek suretiyle meydana getirirler. (48) Tabiat. Bu tür, idraki üstün bir varlıktan gelen tesirler, bu manyetik alanlar üzerine tesir ederek, o alanlara ait maddelerde o oranda büyük sonuçlar doğururlar. (48) Manyetik alanlar yoluyla dünyaların, sistemlerin, güneşlerin hâl ve durumlarına tesir edebilecek hareketler, ancak çok Yüksek Plânların işidir ve kuşkusuz bunlar Aslî Prensibin (Aslî Prensip) icaplarına (Aslî icap) göre kontrollü olarak yapılır. (48)

Dünya’daki hareket ve sonuçları meydana getiren tesirler, ‘Ünite’den süzülerek gelen aslî direktiflere göre, Dünya’da ihtiyaç duyulan durumları sağlamak vazifesiyle yükümlü (Yükümlülük) Yüksek Plândan (Dünya idare Plânı) direkt veya endirekt olarak Dünya’nın manyetik alanına inmektedir. (305) Mesela yeryüzünde bir depremin, bir volkanik püskürmenin, bir tufanın ortaya çıkması gibi büyük tabiat olaylarının meydana getirilmesi, Dünya’nın manyetik alanına vazifeliler tarafından gönderilen tesirlerle sağlanır. (66) Tabiat

Dünya, Güneş Sistemi içinde bir organdır.(249) Onun da diğer bütün organlar gibi, belirli hayat devreleri, inkişaf safhaları, inkılapları, etraftan ve yukarılardan aldığı sayısız tesirlerle bozulan ve tekrar kurulan denge durumları vardır. (249) Eğer Güneş Sistemi’ndeki bir küre üzerinde büyük bir inkılap (İnkılap ve intikal devri) çapında değişimler icap ediyorsa, o zaman, o kürenin manyetik alanına daha ağır ve daha güçlü tesirlerin gönderilmesi lüzumu belirir: (296) İşte ‘İlâhi Nizam ve Kâinat kitabı’nda Dünya’da meydana gelmesi kesinleştiği tebliğ edilen büyük inkılap olaylarını meydana getirmek üzere Güneş Sistemi’ne ulaşacak ilk güçlü tesir, Güneş Sistemi’mize çok uzak mesafelerde bulunan başka bir sistemin, yörüngesinden savrulan, Dünya’dan hemen hemen 400 defa daha büyük bir gezegeninin manyetik alanından gelecektir. (296) Misafir gezegen

Dünya’daki tabiat ahengi ve tabiat olayları

Tabiatın bütün durum ve olaylarında tekâmülün genel ahengine göre, varlıkların her türlü ihtiyaçlarına uygun durumlar meydana getirilmiştir. (270) En yüzeysel bir görüşle dahi, dünyada etrafına dikkatlice bakanlar, büyük ahengin tabiata yansımış sayısız tecelliyatını görebilirler. (270)

Mesela mevsimler, hayat sahiplerinin yaşama imkânları dahilinde kalan sıcaklık derecelerindeki belirli sınırlarını aşmaksızın, büyük bir nizam ve intizam içinde birbirlerini takip ederler. (271) Bunların akışlarındaki ‘otomatizma’, büyük vazifeliler tarafından kurulmuştur. (271) Sıcaklık dereceleri en üst sınırdan en alt sınıra ve en alt sınırdan en üst sınıra gelinceye kadar kademe kademe, her gün biraz daha değişmek suretiyle tatlı bahar akışları içinde yazlardan kışlara, kışlardan yazlara geçilir ve hiçbir vakit çizilmiş sıcaklık derecelerinin sınırları ne aşağıda, ne yukarıda, dünyadaki hayat sahiplerinin tahammül edemeyecekleri seviyelere uzanmaz. (271) Bu hâl, âlemlerin büyük ahengine uyan yüksek Plânlar tarafı ndan tanzim edilmiş hesaplı bir tertiptir. (271)

Tabiattaki tüm nizam ve tertipler, kâinatın genel tekâmül akışı içinde, dünya varlıklarına sonsuz imkân kaynakları hazırlamak hedefi yolunda kurulmuştur. (271) Bu ahenkten zerre kadar şaşmamak üzere sayısız vazifeli varlıklar bu kuruluşlarda vazifelenmişlerdir. (271) Dünyada, her olayda ve durumda muntazam bir ritim dahilinde ve büyük bir uygunluk içinde meydana gelen hâller ve düzenler, dünyanın genel ahenginin birer tezahürüdür. (273) Nizamsız, bozuk hiçbir şey yoktur; bütün olaylar, derece derece, her varlığın inkişafı veya ruhunun tekâmülü ile ayarlı ve ona yardımcı olarak ortaya konmuştur. (273) Dünya, muazzam bir ahenk olan kâinatın (Kâinat ahengi) küçük bir parçasıdır; dünyada meydana gelen hiçbir şey bu ahengin dışına çıkamaz; çıkarsa mevcut olamaz. (273)

İnsanlar nazarında iyilik, kötülük, bozukluk, düzensizlik, mânâsızlık, alçaklık, yükseklik, münasebetsizlik gibi görünen şeylerin hepsi izafîdir. (273) Görünüşlere bakarak yapılan bu değerlendirmeler, insanların kâinat nizamı (İlâhî nizam) ve ahengi hakkındaki görüş noksanlıkları yüzünden vardıkları kısır yargılardan ibarettir. (273) Bir arslanın, kendisini müdafaadan aciz bir geyiğe saldırarak onu parçalayıp yavrularına yedirmesi, büyük balıkların küçük balıkları yutması, bitki, hayvan ve insan âlemlerinde sayısız birbirini öldürme ve yeme gibi çirkin görünen hâller, aslında büyük ahengin icaplarına uygun, idare mekanizmasına mensup vazifelilerin kontrolleri altında cereyan eden, lüzumlu, zorunlu ve muhakkak surette hayırlı durumlardır. (273-274) Tekâmül nizamında ve kâinatın genel ahengi içinde bunların hiçbiri lüzumsuz, boş, çirkin ve abes değildir. (274) Bütün bu çirkinlik ve abeslik kavramları, yine tekâmül ahengi içinde tecelli eden bir dünya hayatı zaruretiyle, insanlar tarafından kabul ve itibar edilmiş (öyle sayılmış), tek taraflı görüşlere dayalı izafiyetlerdir (göreceliklerdir). (274)

Böylece en küçüğünden en büyüğüne kadar bütün bitki, hayvan ve insanlar âleminde bazen müspet, bazen menfî şekillerde görünen, büyük nizam ve ahengin icaplarına bir uyuş, bir katılış hâli akıp gider. (275) İnsanlar nazarında ahenksiz ve bozuk gibi görünen bütün kargaşalıklar, kâinat ahenginin, dünya nizamına uygun olarak insanların çeşitli yetişme ihtiyaçları, kudretleri ve liyakat derecelerine göre tertiplenmiş, ayarlanmış tezahürleridir. (275) Böylece taşından, toprağından itibaren bütün hayat sahiplerini ve onlara ait hareket ve olayları muazzam bir tekâmül ahengi içinde sinesine almış “dünya hayatı”, bu tarafıyla tek bir bütün olarak ele alınmalıdır. (275) O öyle muazzam bir orkestradır ki, ayrı ayrı ele alındıklarında çeşitli disonan (ahenksiz, akortsuz) ve hatta kulak yırtıcı karakterler göstererek çıkan bazı sesler, o orkestranın bütünü içinde dinlendiği zaman, gayet güzel, ahenkli ve hatta orkestranın mükemmeliyeti için lüzumlu durum ve kıymetler hâlini alır. (275-276) Kompozisyon ve orkestrasyon bilgilerinden anlamayan bir insan kalkıp da, kendisine bozuk gelen bir âletin sesini, yine kendi keyfine göre düzelteyim derse o orkestranın ahengini bozabilir. (276) Hâlbuki dünyanın “bütün” hâli böyle alelâde bir orkestranın fakir ahengiyle kıyas bile edilemeyecek sonsuz kapsama sahip bir armoni içindedir. (276) Bu bakımdan dünya, tüm oluşumlarıyla, muazzam bir kompozisyon olarak kurulmuştur. (276) Bu kompozisyonu meydana getirenler de Ünite’den süzülüp gelen aslî icaplara intibak etmiş “büyük vazifeli sanatkârlar”, yani büyük organizatörlerdir. ( 276)

Tabiat olaylarının bir nizam dahilinde meydana getirilmeleri Ünite’nin direktifleri altındaki büyük ‘organizasyon’larda vazifeli ‘organ’lar tarafı ndan sağlanır ve sevk ve idare edilir. (179) Dünyadaki deprem, volkanik püskürme, tufan gibi bütün küçük veya büyük tabiat olaylarını Dünya’nın idaresinde vazifeli varlıklar Dünya’nın kapsamlı ve geniş manyetik alanından istifade ederek, bu alana çeşitli tesirler göndermek suretiyle meydana getirirler. (48)

Dünya Okulu

Güneş sistemleri

Misafir gezegen

Dünya idare Plânı

Tabiat

Kâinat ahengi

İlâhî nizam

Süzgeç mekanizmaları

Transformatör istasyonlar

Hidrojen âlemi